31.12.2010

YENİ YIL!!!!!










30.12.2010

Yazılım Günleri



Etkinlik Programı
6 Ocak 12.30-17.30:
-Yrd.Doç.Dr Mehmet Albayrak
Microsoft Robotics Studio
… -Ahmet Ali Süzen
Multitouch ile programlama
-İbrahim Tanrıverdi
ASP.NET 4.0 ile gelen yenilikler


7 Ocak 12.30-17.30:
-Mert Çalışkan
Maven ile AKıllı Projeler
-Kenan Sevindik
Ant + Ivy ile yazılım geliştirme
Yaşam Döngüsü
-Okan Kahraman
Spring Roo

24.12.2010

C'de Basit Bir Bankamatik Simülasyonu

Program gayet basit aslında. İçinde goto, fonksiyon, if-else yapısı var. Kullanıcıdan şifre isteyerek program başlıyor, kullanıcı şifreyi doğru girdiyse hesabında bulunan 1000 lirasını 10 ve 10 TL'nin katları şeklinde çekebiliyor. Yani minimum 10 lira çekebiliyorsunuz.


#include
void para(int );
int main(){

int sifre=1234,cekilecek;

printf("Bankamıza hosgeldiniz!!!\n");

birdaha:
printf("Lutfen sifrenizi giriniz: \n");
scanf("%d",&sifre);
if(sifre==1234){
printf("Sifre dogru tesekkurler..!!\n");

printf("Bakiyeniz 1000 TL dir!!\n");
printf("Ne kadar para cekmek istiyorsunuz: \n");
scanf("%d",&cekilecek);

if(cekilecek<=1000)
para(cekilecek);
else
printf("Bakiyeniz yetersizdir..\n");
}
else {
printf("Sifrenizi hatalı girdiniz.. \n");

goto birdaha;
}
}

void para(int a){
int ellilik,yirmilik,onluk;

if (a%10!=0)
printf("Lutfen 10 ve 10nun katlari seklinde tekrar deneyiniz\n");
else {

ellilik=a/50;
a-=ellilik*50;
yirmilik =a/20;
a-=yirmilik*20;
onluk=a/10;
a-=onluk*10;

printf("%d tane 50 TL\n ",ellilik);
printf("%d tane 20 TL\n ",yirmilik);
printf("%d tane 10 TL\n ",onluk);

}
}

5.11.2010

A'dan Z'ye Hayat Bilgisi Dersleri

  Ağzından çıkanı kulağın duysun; ama sözlerini önce kalbine söyle.

  Beklemeyi öğren; ama vaktinden önce geleceklere de hazırlıklı ol.

  Cesur ol; ama cahil  cesaretine kapılma.

  Çalışkan ol; ama karınca gibi kendin için değil, arı gibi herkes için çalış.

  Dürüst ol; ama önce kendine karşı.

  Ele güne güven; ama sonuna kadar değil.

  Fikirlerini söyle; ama doğru zamanı kolla.

  Gerçekçi ol; ama hayalleri de ihmal etme.

  Her türlü görüşe kulak ver; ama hepsine gönlünü verme.

  Işık alan bir odan olsun; ama vakti geilnce gecenin de içeri girmesine izin ver.

  İstediğini düşün; ama her düşündüğünü söyleme.

  Keşke deme; ama geçmişteki hatalarını da es geçme.

  Laf ebesi olma; ama yeri gelince taşı gediğine oturtmaktan çekinme.

  Meleklere güven; şeytanın ayak seslerine de kulak ver.

  Neşeli ol; ama kendini neşeye kaptırma.

  Olumsuz düşünme; ama yağmur bulutları yaklaşıyorsa, dışarıya şemsiyesiz çıkma.

  Özel olduğunu bil; ama bu konuda yalnız olmadığını da unutma.

  Para kazan; ama kaybetmenin kaçınılmazlığına da kendini alıştır.

  Rahatına düşkün ol; ama başkalarını rahatsız etmeden.

  Sözlerine dikkat et; ama gözlerinin söylediklerini saklayamayacağını unutma.

  Şiir yaz; ama şair olma hevesiyle değil.

  Tutkulu ol; ama tutkunun seni ezmesine izin verme.

  Uyumlu ol; ama gönlüne ve aklına uygun bulduklarına karşı.

  Ümidini koru; ama her güzele ümit bağlama.

  Vaktini iyi kullan; ama aklını daha fazla...

  Yaşlanmaktan korkma; ama yüreğin hep genç kalsın.

  Zekanı geliştir ve ona güven; ama onunla övünme..

31.07.2010

Site Yasaklamak

Belki çocuğunuz var ve onun kötü içerikli sitelere girmesini istemiyorsunuz. Belki bir yöneticisiniz ve çalışanlarınızın  bu tarz sitelere girmesini istemiyorsunuz ya da çok masum bakalım. Bir arkadaşınıza kızdınız ve bir daha onun sitesine (var olduğunu kabul ediyoruz :D ) girmeyi düşünmüyorsunuz. Hatta işi o derece ileri götürdünüz ki kendi bilgisayarınızdan hiçkimse onun sitesine giremeyecek. Peki ama bu nasıl olacak. Benim gibi program kullanmak istemeyenler için hazırladım bu yazımı.

Bunun için yapılması gerekenler şunlar: 


Öncelikle sisteminizde "yönetici"  olarak hesap açın.
   
 "C:\Windows\System32\drivers\etc" 



dizininde bulunan "hosts" dosyasını notepad (not defteri) ile açın. Açtığınızda en alt satırda 

"127.0.0.1 local host"

şeklinde bir metin göreceksiniz.  İşte tam bunun altına engellemek istediğiniz siteyi ekleyeceksiniz.

Örneğin;
127.0.0.1 google.com
127.0.0.1 www.google.com

deyip kaydederseniz ve tarayıcınızı baştan başlatırsanız o siteye artık ulaşım engellenecektir.  Google sayfasına girdiğinizde kocaman bir hata mesajı sizi bekleyecektir.  

Bunlar iyi hoş da bende olmuyor diyebilirsiniz. Tıpkı benim karşılaştığım durum gibi. Hosts dosyasını kaydederken çeşitli hata mesajları alabilirsiniz. İlk olarak aklınıza gelmesi gereken  yönetici olmamanızdır. Hemen yönetici olup yukarıda yazdıklarımı baştan bir daha yapabilirsiniz. Forumlarda okuduğum kadarıyla bu da bazen kafi gelmiyor. O zaman notepad i yönetici olarak çalıştırın. O da olmuyorsa (ki tıpkı benim gibi ben şöyle yaptım ve oldurdum. Önce host dosyasının içindekileri boş bir metin belgesi açıp kopyalıyoruz. Akabinde buraya yukarıda anlatıldığı gibi engellemek istediğimiz siteleri ekliyoruz. Ardından hosts dosyasını siliyoruz. Sildikten sonra geri dönüşüm kutusundan masaüstüne getiriyoruz. Notepad ile açıyoruz. Yaptığımız değişiklerle birlikte metin belgesinin içindekilerini hosts dosyasına kopyalıyoruz. Ve sonunda hosts dosyasını ait olduğu yere, eski yerine yapıştırıyoruz :P

Biraz saçma gibi duruyor ama ben en son çare olarak bunu denedim ve oldu. Paylaşmaktan da geri kalmadım hani.. 

1.07.2010

Dikkatimi Çekenler..

    Hemen herkes bilir. Şu Dünya Kupası'ndan bir türlü zevk alamadık vuvuzela dedikleri iğrenç bir müzik aletleri nedeniyle. Dünya Kupası'nı internet üzerinden izleyenler için (mesela ben tivibudan izliyorum) adamlar ücretsiz bir program yazmışlar ve bu programı kurduğunuzda hoparlörünüzdeki seslerin frekansından vuvuzelanın frekansını çıkartıyor.  http://www.stardock.com/labs/devuvuzelator

   Vista'da umduğunu bulamayan Microsoft Windows 7 ile turnayı gözünden vurmuş. Vista ile yılda 100 milyon kopya satan Microsoft, Windows 7 ile 150 milyon kopyaya daha şimdiden ulaşmış. Klasik Türk bakışıyla "Bol para kırdılar".  Ne diyelim İnşallah komşuda pişen bize de düşer..

    Youtube önümüzdeki haftadan itibaren paralı oluyormuş. Vidyolardaki telif hakları gerekçesiyle. Vidyolara eklemek için mp3 satacaklarmış 1,99 $'a. 

    10 milyon yıl içinde Afrika kıtası bölünecekmiş ve yeni bir okyanus doğacakmış. Bunu iddia eden Leed Üniversitesi'nden araştırmacılar.

    Windows 8 ile Microsoft çaktırmadan nabız yokluyor. Hemen her yerde okursunuz şuradan sızan, adını gizli tutan vs diye başlayan haberleri..    

     Her dört  iPhone'dan biri ilk iki yıl içerisinde bozuluyormuş.
    Artık neredeyse efsane olduğuna inanmaya başladığım Firefox 4'ün beta sürümü yayınlanmış. Tamamlanmış versiyonu ise önümüzdeki kasım ayında çıkacakmış. 

     Seagate ilk 3 Terabaytlık harddiski piyasaya sürmüş.

    Samsung öyle bir telefon çıkarmış ki neredeyse hayat boyu şarjı bitmeyecek.  Samsung Xcover E2370 modeli olan telefonun fazla bir özelliği olmamasına rağmen 67 günü bulan şarj üsresi varmış ve 22 saat konuşmaya yetiyormuş.


     Ve sanırım en güzel haber. Başkent Üniversitesi'nden engelli bir arkadaşımız ellerini kullanamamasından dolayı bilgisayar kullanmaktan ve özellikle fareyi kullanamamaktan duyduğu rahatsızlıkla göz hareketleri ile çalışan sanal bir fare geliştirmiş. Kardeşimiz web kamerayı, infrared kameraya dönüştürerek fareyi göz hareketleri ile ilişkilendirmeyi başarırken, sistemde kırpılan gözde tıklama işlevini yerine getiriyor. Matlab programı kullanılarak yaptığı projesinde yuvarlak cisimleri bulma algoritmasından faydalanmış.
Seninle gurur duydum Giray Sercan Özcan..

29.06.2010

Zamanın Kıymeti

 10 yılın değerini anlamak için
 yeni boşanmış bir çifte sorun.

 4 yılın değerini anlamak için
 şu anda ayrı olan lise aşıklarına sorun.

 1 yılın değerini anlamak için
 final sınavını geçememiş bir öğrenciye sorun.

 9 ayın değerini anlamak için
 yeni doğum yapmış bir anneye sorun.

 1 ayın değerini anlamak için
 dünyaya premetüre bebek getiren bir anneye sorun.

 1 haftanın değerini anlamak için
 haftalık yayın yapan gazetenin editörüne sorun.

 1 saatin değerini anlamak için
 buluşmak için birbirini bekleyen aşıklara sorun.

 1 dakikanın değerini anlamak için
 uçak, tren ya da otobüsü kaçıran birine sorun.

 1 saniyenin değerini anlamak için
 kaza geçirmiş birine sorun.

 1 mili saniyenin değerini anlamak için
 olimpiyatlarda gümüş madalya almış birine sorun..

 ZAMAN KİMSEYİ BEKLEMEZ. SAHİP OLDUĞUNUZ HER AN BİR HAZİNEDİR..

30.05.2010

Firefox'ta Yer İmlerini Saklama

Bilgisayarınıza format attığınızda hemen bütün yedeklemelerinizi yaptınız diyelim. Ama bir sorun var. Tarayıcılarınızdaki bilgileriniz? Düşünsenize, aylarca topladığınız bilgileriniz, sayfalarınız ya da adresleriniz bir anda kayboluyor değil mi? Mesela benim hiç sevmediğim bir şey bu. O kadar çok kısa yollar ya da bir başlık altında biriktirdiğim adresler vs. bir anda yok oluyor. Buna katlanamıyorum. Fakat sonunda bunun çaresini öğrendim ve paylaşmak istedim.

İlk olarak yedekleme işlemini başlatmak için Firefox penceresinin üst kısmındaki  yer imleri sekmesini tıklıyoruz. Burası normalde sık kullandığımız sitelere ulaştığımız yer. Burayı tıkladığımızda karşımıza gelecek olan seçeneklerden  Yer İmlerini Düzenle kısmını tıklayın ya da  Ctrl+Shift+B tuşlarınıa basın. Şimdi ayarları yapabileceğimiz özel menüye ulaştık. Burası Firefox'un yer imleri kütüphanesidir. Buradan yer imleri sekmemizi istediğimiz gibi düzenleyebiliriz. 




Daha sonra ekranın sağ üst kısmında bulunan içe aktarma ve yedekleme kısmına tıklıyoruz. Karşımıza gelen pencereden ise yedekle kısmına tıklıyoruz. Buradan yedeğimizi istediğimiz dosyanın içine alabiliriz. Herhangi bir sorunda Firefox otomatik olarak listenizi buradan geri alır. 

Biraz daha ileri safhaya gidelim. Firefox'taki yer imlerinizi farklı bir bilgisayarda da kullanmak istiyorsunuz diyelim. Kütüphane menüsünün sağ üst kısmında bulunan içe aktarma ve yedekleme sekmesine tekrar tıklayın. Karşınıza gelen pencerede ise yer imlerini HTML olarak dışa aktar adlı özelliği tıklayın. Firefox listenizi HTML olarak istediğiniz dosyanın içine kopyalayın. Bu HTML yüklediğiniz her bilgisayarda Firefox yer imlerinize ulaşabilirsiniz. 



Peki bunlara nasıl ulaşırız diye de merak ediyorsanız hemen yazıyorum. Bilgisayarda yine kütüphane (ctrl+shift+B) de bulunan içe aktarma ve yedekleme sekmesini tekrar tıklıyoruz. Karşınıza gelen pencerede ise HTML olarak içe aktar'ı seçin. Ardından gelen pencereden HTML dosyasından olan seçeneği işaretleyin.  Bu seçeneği tıkladıktan sonra karşınıza dosyayı göstermenizi isteyen bir pencere çıkacak. Buradan dosyanızı bulun ve ekleyin. Formattan sonra eski sık kullanılanlarınızı bu yöntem ile yeni Firefox'unuza da ekleyebilirsiniz.

Tabi bütün bunları dışında Firefox'un kendi eklentilerinden de yararlanabiliriz. Örneğin "FEBE" ya da "Xmarks" gibi eklentilerle de yapılabilir. Üstelik bunlar kendileri yapıyorlar. Ama ben iki yolu da sevdim. Biri kolay  ve kısa; diğeri ise biraz çetrefilli gibi duruyor olsada..

29.05.2010

Mutlu Bir Ömre Dair 10 Güzel Söz

   1. Kendini tanı (Sokrates)
    Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün, vicdanın ne diyor? Neyi öne çıkarıyor?  Dünyaya bilinçli bakmanın yolu başta bu yolculuktan geçiyor.

      2. Olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol. (Mevlana)

    Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. İçinden gelen sesin öne çıkardığı değerleri koru. Hayatta bir şeyleri korumak için ayakta kalmazsan  her şey seni düşürür.

      3. En yukarıda aşk var. (Aziz Paul)

    Sesi müziğe dönüştüren aşktır. Aşk olmazsa, sevgi ilişkileri yoksa, özen eksikse, hayatın kuru bir daldan farkı olmaz.

      4. Dünyayı hayal gücü döndürür. (Albert Einstein)

    Yaptığımız her şey hayal kurarak başlar. Hayat herkes için hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceğinin en iyisi, olabileceğinin en iyisi peşinde gitmektir. Bobby Kenndy'nin sözü gibi : " Diğerleri dünyaya bakıyor ve 'Neden?' diye soruyor. Ben bambaşka bir dünya düşünüyor ve 'Neden olmasın?' diye soruyorum".

      5. Fazla güzellik göz çıkarmaz. (Mae West)

    Güzel hayat doya doya yaşanır. Mutluluk paylaşılır, hayatı sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziğinde "haydi bastır, göster kendini" temposu vardır. Kibir değil, coşku.

      6. Fırsatlar yakalandıkça çoğalır. (Sun Tzu)

    Başarı cesaret ister. Başlangıçtaki cesaret daha sonra inanca dönüşür. İnanç insanlığa daha iyi hizmet arzusuna dönüştüğünde, fırsatlar yelpazesi yukarı bir seviyede tekrar açılır.

      7. Ya yap, ya yapma. Denemek yok! (Yolda - Yıldız Savaşları)

    Hayat seri hareket, karar ve kararlılık gerektirir. Tereddütte kalanlar geride kalır. Hayatın üstüne gitmezseniz hayat sizin üzerinize gelir.

      8. Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadığında değil, alınacak bir şey kalmadığında oluşur. (Antonie de St. Exupery)

     Hayatınızı basitleştirin. Basitçe indirge, indirge, bir kere daha indirge.. O zaman ne kalıyor ona bak. İstekler listenizi kısa tutun ki odaklanabilesiniz. Güneş ışığında büyüteç tutmak gibi  konsantre olmazsanız, hayatı yakamazsınız.

      9. Kabiliyet yoksa sanatçı olunmaz; ama çalışılmadıkça kabiliyet hiçbir işe yaramaz. (Emile Zola)

    Ancak akıllı, bilinçli ve odağı şaşmayan çabalar sonrası olası potansiyelin yapabilecekleri gerçekleşir. Elması yontmadıkça elinizde sadece bir taş parçası vardır.

      10. Hayatı yaşamanın iki yolu var.  Biri hiçbir şey mucize değilmiş gibi yaşamak, diğeri her şey mucizeymiş gibi yaşamak. (Albert Einstein)

    ...............

    22.05.2010

    Sadece Ölüler Kurabilir

    Bir program kurarken hanginiz ya da kaçınız lisans sözleşmesini okuyorsunuz? Açıkçası çok önemli bir şey olmayacağı kanısında isem bende okumuyorum. Lakin bazen okumak gerekiyor diye düşünüyorum. En azından ilginç olanları kaçırarak hayatınızın ilginç anlarını da kaçırabilirsiniz. 

    Ücretsiz açık kaynak kodlu uygulamaların birbirinden farklı lisansları ve kısıtlamaları var. Bir istatistiğe göre, sadece 230.000'den fazla projeden oluşan bir grupta bile 2000'den fazla lisans türü var. Neyse ki bunların 10 tanesi projelerin yüzde 93'ünü kapsıyor. 

    Örnekler arasında: Beerware: "Bu yazılımı kullanıp da benimle karşılaşırsanız bira ısmarlamayı kabul ediyorsunuz", FenderWare: "Ticari kullanım için bir adet Fender Stratocaster gitar yollamanız gerekiyor" gibi ilginçlikler yer alıyor.

    Ama en ilginci bu değil. Berkeley Software Distrbution üyesi olmayanlar için Syc Parsing kit lisansı şu şekilde: "Bu yazılımın HERHANGİ BİR kullanımı (Tamamen yasal ve ticaret dışı bile olsa) ölümden sonrasına kadar kesinlikle yasaktır" açıklamalı lisans kesinliklikle çok ama çok sıradışı. Ben bile anlamadım niye böyle birşey yaptılar ama yine de ilginç diye paylaşmak istedim.


    kaynak:  chip

    17.05.2010

    Bilgisayar Mühendisliği Hakkında 10 Yalan


    1. Bilgisayar Mühendisliği okumaya gerek yoktur.
     



    Bilgisayar Mühendisi olmayanlar ya da yazılımdan tam olarak anlamayan kişilerce uydurulmuş en ünlü efsanedir. Ama buradan belirtmek istiyorum. Evet kesinlikle Bilgisayar Mühendisliği okumak şarttır. Öyle yazılım kurslarına giderek milyarlarca lira akıtarak ancak web tasarımı öğrenebilirsiniz. Ama onu bile tam yapamazsınız. Ayrıca ilk yeni versiyon değişiminde patlarsınız. En kötüsü ömür boyu niye bilgisayar mühendisi olamadım hayıflanmazsınız. Bu yalanı yaymak için de uğraşmazsınız... Ayrıca siz ömür boyu arkadaşlıklar yapacağınız insanların bilgisayar mühendisi olmasını mı istersiniz yoksa kursa gitmiş lise mezunlarını mı tercih edersiniz. Eğer bilgisayar mühendisliği okursanız arkadaşlarınız daha kaliteli olcaktır bunu unutmayın. Bu arkdaşlarınız yarın büyük firmaların müdürleri ya da sahipleri olacaklardır. Bundan daha güzel gurur verici birşey olamaz. Bilgisayar mühendisi olursanız anne babanız da sizinle daha çok gururlanacak, konu komşuya daha rahat hava atabileceklerdir.

    2. Bilgisayar mühendisleri tasarım yapamaz, sadece kod yazabilir.

     

    En ünlü şehir efsanelerinden biri de budur. Bu yalanı genellikle bilgisayar mühendislerinin kendileri yayar. Bir program yazdıklarında ya da web tabanlı bir uygulama geliştirdiklerinde daha fazla kendilerini yormak istemedikleri için görsel şeylerle uğraşmak istemezler, tembellik ederler. Birisi bunun görünümünü biraz iyileştirsene deyince, "Valla ben bilgisayar mühendisiyim, tasarımcı değilim, anlamam bu işlerden" derler. Halbuki bilgisayar mühendisi tembellik etmese Photoshop'u da en güzel şekilde kullanabilir, Flash'ı da en güzel şekilde kullanabilir. Ama işin kolayına kaçmak ve tembellik etmek için uğraşmak istemezler...

    3. Bilgisayar mühendisleri işsiz kalacak.


    Genelde çok mezun verildiğine dair bir inanç var ve ilerde herkes işsiz kalacak deniyor. İnsanlar bilgisayar mühendisliğinden soğutulmaya çalışıyor. Bilgisayar mühendisliğine gıcık gidenler derneği tarafından yayılan bir yalandır. Anlamadığım nokta hadi diyelim ki bilgisayar mühendisi olamadınız hangi mesleği seçeceksiniz. Makina mühendisi olunca mı iş garantisi var yoksa elektronik mühendisi olunca mı iş garantisi var? Bırakın mühendisliği en garanti meslek sanılan öğretmen bile olmak için artık sınavlara girmek ve çok yüksek puanlar almak gerekiyor. Ha keza doktorluk da böyle. Uzmanlığı kazanamadıktan sonra doktor olmak için beklediğiniz onca yıla yazık. Hem yarın pratisyen olmak için bile bir sınav açarlarsa şaşırmayın. Tüm bilgisayar mühendisleri iş bulacak diye bir durum yok, mal  mal yatarsan hangi bölümü bitirirsen bitir yine işsiz kalırsın. Ünlü bir atasözümüzü buradan tekrar edeyim: Üniversite yan gelip yatma yeri değildir. Bir de unutmayan söyliyeyim, iş olanakları sadece Türkiye'de değil tüm dünyada mevcut. Başka hiçbir meslek böyle global ölçekte çalışmanıza olanak sağlamaz. Eğer yabancı diliniz iyi ise ister ingilterede ister amerikada çalışabilirsiniz.


    4. Bilgisayar Mühendisleri 500 dolara çalışıyor.

     

    Bu yalanın çıkış kaynağı genellikle internette forum köşeleridir. Evet 500 dolar kazan vardır. Ama 500 dolar kazanan kişi 500 doları hakediyordur. Daha fazla kazanan daha fazlasını hakeder. Herkes çalıştığı kadarını alır. Çalışmaktan kastım ders çalışmak değil. Zaten üniversiteye gelen birisinin artık eğitim öğretimi farklı olarak algılama vakti gelmiştir. Unutmayın ki ÜNİVERSİTELER İŞ BULMA KURUMLARI DEĞİLDİR. Üniversiteyi bitirene iş garantisi vermiyorlar. Birinci bile bitirseniz iş garantisi yoktur ve bu durum aslında insanlığın gelişmesini sağlayan faktördür. Böylece kendini yenileyen daha çok çabalayan çevre ile daha çok iletişim kuran daha çok kazanıyor. Ayrıca belirmeliyim ki üniversite mezunu demek en çok kazanan kişi demek değildir. Öyle olsaydı 30 yıl önceki ÖSS birincileri şimdi türkiyenin en zengini olurlardı. Ülkemizde bir çok zengin insan ilkokul mezunu bile değil. Üniversiteyi çok zengin olmak için okumuyoruz. Üniversiteyi bitirince genellikle orta zenginlikte oluruz. Ve genellikle okuyanlar okumayan kişilerin yanında onların işlerini halledebilmek için çalışırlar.  Evet hayat adil değil, kimileri önde başlıyor ama bu sizin daha çok çalışmanıza mani değil. Üstelik o kadar da geride başlamıyorsunuz, Kör değilsiniz sağır değilsiniz... Bir çok insandan daha iyi bir noktadan başlıyorsunuz hayata. Bu yüzden size verilmiş konumunuzu en iyi şekilde kullanın. Her daim para peşinde koşmak yerine biraz da üretkenlik peşinde koşun. Üniversitede gezin tozun ama kendinizi geliştirmeyi ihmal etmeyin. Mezun olduktan sonra bile kendinizi geiştirmeye devam edin. Bilgisayar mühendislerinin aldığı maaşları www.bilgisayarmuhendisleri.com adresinde ilgili makaleyi arayıp bulun.

    5. Ömür boyu kod yazılmaz. Belli bir yaştan sonra kafa almaz.

     
    En büyük yalanlardandır. Bu yalanın çıkış kaynağı genellikle yeni mezunlar ve tecrübesiz yazılımcılardır. Çünkü ilk programlarını yazarken çok zorlanırlar, çok çalışmak zorunda kalırlar. Bir an önce kod yazmayı bırakmalıyım demeye başlarlar. Bir kısım öğrenciliğinde kod yazmayı bırakır bir kısmı mezuniyetinde bir kısmı da ilk 3 yıldan sonra kod yazmayı bırakırlar. Ama iyi kod yazan tecrübeli mühendislerin bildiği gibi ilk 5 yıldan sonra kod yazmak çocuk oyuncağı gibi gelir. Yeni mezunun 6 ayda yapamayacağını tecrübeli yazılımcı 6 günde yapabilir. Yani yaşlandıkça kod yazma süresi uzamaz tersine kısalır. Bu yüzden tecrübeli yazılımcılar bol bol vakit bulduklarından boş işlerle çok uğraşırlar, oyun oynarlar gezerler tozarlar...  Yani yeni mezunsanız sabredin işler 5 yıldan sonra oldukça kolaylaşacak... Yaşlanınca kod yazamam diye korkmanıza gerek yok.

    6. Program yazmaya bile gerek kalmayacak. Çünkü kendi kendine program yazan programlar çıkacak. 2 tık yaparak program yazılabilecek. Herkes program yazabilecek duruma gelecek.


    Aslında zaten 2 tıkta program yazabilceğiniz bir sürü program zaten yapılmış durumda. Mikrosoft bile bir sürü tool çıkarmış durumda. Ama kim kullanabiliyor ki, bırakın kullanmayı haberdar olan kaç kişi var ki? Bir de kendi kendine program yazan programları da birililerinin yazması gerekecek. Yani bilgisayar mühendisleri yapacak bu işi :)

    7. İşin hamalık tarafını yapmak istemiyorum, Kodcu olacağıma yönetici olur kodcuları çalıştırırım.


    Bu yalan da yazılım işini beceremeyenler tarafından uydurulmuş ve internette son sürat yayılmıştır. Genelde biraz kod yazıp beceremeyenler, önce bu içi çok kolay sanmaktadırlar. Bu yüzden kod yazmak çok kolaydır diye yalan yayarlar. Hatta kodçu deyip program yazanları küçümseme ve aşağılama yoluna giderler. Sonra karşılarına kod yazma fırsatı bir program yazma ihtiyacı duyulunca bu işi beceremezler. Yapamayacaklarını anlayınca da bu sefer yazılım işi hamallık işidir deyip işin içinden çıkmaya çalışırlar... Bu tip adamlara sadece gülün. Evet yazılım zor iştir ve herkez başaramaz sadece çok çalışanlar becerebilir. Ama bu işi başaramayanlar yazılımcıları da yönetemezler. Birincisi iyi bir yazılımcıyı tanıyamazlar ikincisi yazılımcıya ulaşamazlar. Bu yüzden bu tipteki adamlar bırakın yazılımcıları yönetmeyi yazılım sektöründe bile kalamazlar. En fazla harddisk ithalatı yapan firmalarda yönetici olabilirlir (olabilirlerse tabiki..) 

    8. Bilgisayar mühendisliği okuyacağıma başka bir bölüm okurum çok merak edersem kursa gider kod yazarım.


    Keşke herşey bu kadar siyah ve beyaz olsaydı. Böyle diyenlerden program yazabilen görülmemiştir. Bu yalanın kaynağı tam bilinmemekle beraber forum köşelerinde bölüm seçmeye çalışan lise öğrencileri olduğuna dair duyumlar almaktayım. Eğer kod yazmak bu kadar kolay olsaydı o kurslarda öğretmenlik yapanlar 3 kuruşa öğretmelik yapacaklarına daha falza ücrete piyasada program yazarlardı.... 

    9. Yazılım dili bilmek önemli değildir. Yazılım mühendisliği ve Bilgisayar mühendisliği farklı şeylerdir. 



    Hayır efendim farkı şeyler değildir. Eğer bir adam kod yazamıyorsa bilgisayar mühendisi değildir. Bu yalan genellikle kod yazamayan akademik çevrelerde rağbet görmektedir. Ben kod yazmam, ben yapay zeka ile uğraşıyorum, ben robotik ile uğraşıyorum derler. Yerim sizin robotiğinizi. Bilmesek bize yutturacaklar. Sevgili okurlar yazılım bilmeden, yazılım olmadan hiçbir elektronik şey işlemez. Hiçbir yapay zeka vs projeler yazılımsız olmaz. Birilerinin mutlaka yazılımı yapıyor olması gerek. Bu yazılımı hazır da kullanabilirsiniz siz de yazabilirsiniz. Yani birilerinin yazılımı mutlaka yapıyor olması gerekir. Yapay zekayı yapay zeka yapan yazılımdır. Eğer işin içinde yazılım yoksa olay mekanikleşir. Yazılım varsa elektronikleşir. MP3 çalarınızın içinde bile yazılım çalışıyor. Maç yapan robotlar ya da araba üreten robotlarda bile yazılım var. İlla bu yazılımın C, C#, Java olması gerekmiyor. Bunlar bir araçtır, ama temel yazılım becerileri olmadan bir bilgisayar mühendisi mühendis değildir.  Untumayın bir bilgisayarı bilgisayar yapan monitörü değil, içindeki işletim sistemidir.

    10. Ben yazılım kavramını biliyorum bu yüzden yeni bir programlama dilini 1-2 haftada öğrenirim.


    Genelde yeni mezunlar arasında oldukça yaygındır. Genelde okulda bir programlama dilini biraz öğrenmişlerdir. Farklı bir yazılım dilini kullanan bir işyerine başvuru yaptıkları sırada söylerler bunu... Ya da programlamadan hiç anlamayan tipler böyle der. Ama genelde işler böyle yürümüyor. Hiç bir dil 1 haftada öğrenilmiyor ve bu öğrenilenleri enterprise uygulamalarda kullanmanız çok zordur.. En azından eğer bir projeye girecekseniz gerçekten o dil ile iligli bir çok deneme yanılma programları yapmanız gerekiyor. Öyle şak diye bir dilden bir dile geçilmiyor. Ancak 5-10 yıl bu işlerde tecrübeli iseniz böyle şak diye geçebilirsiniz. Unutmayın yazılımda en önemli şeylerden bir tanesi tecrübedir. Bir dilde yazdığınız programlarda edindiğiniz tecrübe çok önemlidir. Bu yüzden bol bol program yazın. Tecrübenizi bol bol arttırın. 

    Unutmayın iyi bilgisayar mühendisleri iyi paralar kazanmaya devam edecek.
    alıntı: http://www.bilgisayarmuhendisleri.com

    7.05.2010

    Java'da Sınıf ve Metotları Anlayalım

    Yazılım, gerçek dünyaya ait problemlerin  bilgisayarda gösterimi ve çözülmesi ile ilgilidir. Gerçek dünyada her şey  nesneler ve nesnelerin işlenmesi ( ya da değişimi ) ile ilgilidir. Bu sebeple programların da nesnelerin tanımı (sınıflar) ve nesnelerin işlenmeleri (metotlar) çerçevesinde oluşturulmaları, programların daha kolay gelişmesini sağlar.

    Java'da sınıf kavramını daha önce belirtmiştim. Şimdi biraz daha açıp örneklerle pekiştirmek istiyorum. Sınıf kavramı için benzer özellik gösteren nesnelerin oluşturduğu topluluk diyebiliriz. Hatta bunu diğer yazımdan başka bir örnekle de açıklayabiliriz. Sınıfı bildiğiniz sınıf olarak düşünün. İçerisinde neler vardır. Öğrenciler vardır değil mi? Diğer alet-zırzavatlarda bu vereceğim örnekle benzerlik gösterecektir; ama farklı bir sınıf olarak tanımlanabilirler. Biz sadece sınıfın içinde öğrencilerin olduğunu varsayalım. O zaman öğrencilerin hepsi birer nesne olur değil mi? Hatta gerçek hayatta bile düşünseniz onlar birer nesnedir, her şey gibi. Bunların benzer özellikleri var değil mi? Zaten benzer özellikleri olmasa aynı sınıf içinde yer almazlar. En basitinden el,kol ve ayakları var. Bu insan sınıfının da özellikleri. Başka üniformaları var, kitapları var,defterleri var. Hemen hepsi aynı dersleri alıyor (muhtemelen aynı hocadan) vs vs..

    Gelin başka bir örnek verelim:

    Kitap bir sınıftır değil mi? Buraya dikkat bende burayı karıştırmıştım en başında. Kitap tabiri olarak java kitabı, matematik kitabı, tarih kitabı vs diyoruz. Hepsinde kitap geçiyor ve hepsi de yapraklardan, kendi kaplarından oluşuyor, içerisinde yazılar var vs. Bunları birleştirirsek şu sonuca ulaşıyoruz:
    Tarih kitabı bir nesnedir, java kitabı bir nesnedir, matematik kitabı bir nesnedir. O zaman KİTAP bir sınıftır.

    Hatta daha iyi bir örnek:

    Java Kitabı
    Özellikleri:

    • Kitabın adı
    • Yazarları
    • Yayıncı
    • Sayfa
    • Fiyat

    Matematik Kitabı
    Özellikleri:

    • Kitabın adı
    • Yazarları
    • Yayıncı
    • Sayfa
    • Fiyat
    Sanırım bayağı kapsamlı bir örnek oldu anlaşılması bakımından...

    Peki metot nedir?
    Kısaca sınıfların içinde işlevi olan program parçalarıdır desek sanırım yanlış olmaz. Sınıf içinde tanımlı metotlar ileride programın ana gövdesine çağırılır ve çalıştırılır. Metot kavramına da güzel bir örnek vermek gerekirse, bir mağazada çalışan personellerin oluşturduğu bir sınıfı ele alalım.

    Personel Sınıfı:
    Sınıf Adı: Personel
    Özellikleri:

    • isim
    • sicilNo
    • vergiNo
    • ePosta
      Metotları:

    • maaşHesabı();
    • ePostaYollama();
    Sınıf metotları, sınıfa ait tüm nesnelerle birlikte kullanılabilir. Yukarıdaki örnekte, Personel sınıfının maaşHesabı() ve ePostaYollama() metotları tanımlanmıştır. Bu metotlar, Personel sınıfına ait herhangi bir nesne ile birlikte kullanılabilir. maaşHesabı() metodu, hangi Personel nesnesi ile birlikte kullanılmışsa, o personelin maaşını hesaplar; ePostaYollama() metodu da hangi Personel nesnesi ile birlikte çağrılmış ise o personel tarafından bir eposta gönderilmesini sağlar.

    Diğer yazılarımda örneklerle daha da iyi açıklayacağım...

    4.05.2010

    Java'ya Başlangıç

    Bu dönem okulumda nesne yönelimli programlama adlı ders görüyorum ve Java üzerine gidiyoruz. Bende öğrenebildiğim kadar bilgi öğrenmeye çalışıyorum ve hem öğrendiklerimi unutmamak için hem de yavaş yavaş kendimi geliştirmek için bildiklerimi burada paylaşmak istedim.

    Java nedir ne değildir diye burada uzun uzadıya bir açıklama yazmayacağım. Zira bunun hakkında internetten yığınla bilgi edinebilirsiniz. Ben burada daha çok öğrendiğim ve notlarıma yansıttığım konuları, örnek kodları ve programları yazacağım. Buna benzer yazılarla javayı daha da iyi öğreneceğimi sanıyorum. Öğrendikçe paylaşacağım sanırım paylaştıkça da öğreneceğim.

    Efendim java ile ilgili ilk yapmamız gereken şey bir java programlarını geliştirme platformlarından birini bilgisayarımıza kurmaktır. Ben bunun için iki şey kullanıyorum. Birincisi Eclipse, diğeri ise Netbeans. İkisi de birbirinden güzel. 

    Şimdi en başta söylediğim şeyi hatırlayalım. Java nesneye dayalı bir programlama dilidir. Yani java da her şey nesnedir. Tabi nesneleri yönetmek için referanslar kullanılır. Nesneye dayalı bir dilde nesnenin yanında sınıflar vardır, hemen her programlama dili gibi değişkenler vardır vs. 

    Öncelikli olarak nesne kavramının iyi bilmemiz gerekiyor. En kolay yolu da sanırım gündelik hayattan örnek vermek. Çevremize bir bakarsak her şey bir nesnedir: İnsanlar, arabalar, binalar, ağaçlar vs. Bütün bu nesnelerin kendi içinde ya da diğerleri ile birtakım etkileşimleri olur. İşte nesneye dayalı programlama da bunlar gibi açıklanabilir. Benzetmeye uygun olması açısından  bir programın birbirleri ile temas halinde bulunan nesneler bütünü olarak tasarlanmasıdır diyebiliriz. 

    Sınıf  (class)  kavramını ise birbirine benzer özellikler taşıyan nesnelerin oluşturduğu topluluk diyebiliriz. Örnek vermek gerekirse taşıt bir sınıftır. Sınıf kavramı içinde nesnelerden bahsettik o zaman taşıt sınıfının içinde nesneler olmalı. Mesela araba bir nesnedir, mesela motosiklet bir nesnedir ya da başka bir örnek bisiklet bir nesnedir. Sınıf kavramında bahsettiğimiz bir olgu daha vardı o da benzer özellik taşıyan nesneler idi. Peki saydığım bu nesneler benzer özellik taşıyor mu? Evet, mesela hepsinde fren var ( farklı şekillerde de olsa) ya da hepsinde tekerlek var gibi gibi gibi. 

    Metot (method) kavramı ise bir sınıf içinde tanımlanmış nesneler vardır demiştik işte bu nesneler üzerine tanımlanan işlemlere ya da fonksiyonlara da metot denir. 

    Başlangıç için sanırım bu kadar yeterli. Zaten yeri geldikçe tanımlamalar yapacağım. Eğer daha önce bir programlama dili eğitimi almamışsanız şimdi kısaca bahsedeceğim şeyleri iyice kapmalısınız. Yok eğer daha önce böyle bir eğitim almışsanız sanırım bildiklerinizden fazla bir şey söylemeyeceğim.

    Programlama dillerinde kullanılan her değişkeni saklandığı verinin bir türü vardır. Bu veriler önceden tanımlanmış sayı, karakter ve Boole türünde olabileceği gibi kullanıcı tarafından da tanımlanan yapılar da olabilir. Bahsedeceğim  konu ise Java tarafından önceden tanımlanmış ve programlamanın temel yapı taşları olan veri türleri ve değişkenler.

    Değişkenler, bir programdaki sayılar ve karakterler gibi verileri saklamak ve göstermek için  kullanılırlar. Örnek vermek gerekirse:

    yumurtaSayisi= 6;

    Burada yumurta sayısı bir değikendir ve değeri 6'ya eşitlenmiştir.

    Değişken adlarının anlaşılabilir olması programı okuyan bir kişinin o değişkenin ne amaçla kullandığını anlaması açısından önemlidir. İleride yapacağımız değişiklikleri de kolayca yönetebilmek açısından da ayrı bir önemi vardır. Bu yüzden değişken adlarını olabildiğince anlaşılabilir kılmalıyız. 

    Ayrıca bilmemiz gereken bir diğer konu ise javanın büyük-küçük harf duyarlı olmasıdır. Yani, yumurtaSayisi ile yumurtasayisi değişkenleri farklı birer değişkendir. Bir diğer husus ise javada değişken adları yalnızca harfler, sayılar ve '_' (alt çizgi)  karakterlerinden oluşmasıdır.  Bir belirleyici ismi mutlaka bir harfle başlamalıdır. 

    Değişkenler sayı, karakter ve Boole türlerini göstermek için kullanılır. Bir değişkenin türü onun ne tür bir veri saklayabileceğini gösterir. 

    ------>   Tam sayılar ile ilgili bilgileri tutan değişkenler:
      byte, short, int  ve long.

    ------>   Ondalık sayıları tutan değişkenler:
      float ve double. 

    ------>   Karakter değişkeni:
      char.

    ------>   Boole değişkeni:
      boolean.

    Tabi bu veri türlerine gelişigüzel bir değer ataması yapamıyoruz. Her veri türünün bir aralığı vardır. O aralığın dışına taşarsa hata oluşur.

    Biraz açmak gerekirse:
    'byte' türü bir tam sayı değeri alıyordu. 'byte' türünün büyüklüğü 1 bayttır. 1 bayt 8 bittir. ikilik sistemde 2 üzeri 8, 256 eder. yani 256 tane değer alabilir. E peki hangi değerleri alabilir? Tam sayı dendiğinde akla hem negatif hem de pozitif değerler gelmiyor mu? Tamam o zaman. " -128 ile +127" arası değer alabilir deriz. ( 0 (sıfır) da bir değer olduğu için + 128 olmaz.)

    'short' türü iki bayttır. İki bayt 8 bittir. 2 üzeri 8 ne eder? 
    65536. Bunun yarısı negatif sayılara yarısı da pozitif sayılara eklenir. Yani -32768 ile 32767 arası (sıfırı unutmamak gerek)

    Bu hesaplamaları int ve long içinde yapabiliriz. 'int' 4 bayt, 'long' ise 8 bayttır. Artık matematik size kalmış. 

    Bunların dışında ondalık sayılar için 'float' ve 'double' veri türlerini kullanıyoruz. 'float' 4 bayt yer kaplar ve değer aralığı :
    1.7e-308’den 1.7e+308’e kadar olan aralığı kaplar. ( e 10 üzeri anlamındadır.  e-308, 10 üzeri -308 ) 

    'double' veri türü ise:
    3.4e-038’den 3.4e+038’e kadar olan aralığı kaplar.

    Karakter olarak kullanılan veri türü 'char' ise 2 baytlık büyüklüğe sahiptir ve alabileceği değerler Unikod karakterleridir.

    Boole olarak kullanılan veri türü  'boolean' da 1 bitlik yer kaplar ve alabileceği iki değer vardır. Bunlar true/false 'dur. 

    İlk yazı için bu kadar...

    25.04.2010

    Bilişim ve Kariyer Günleri


    Gazi IEEE Öğrenci Kolu ve Bilgisayar Mühendisliği Topluluğunun ortaklaşa düzenlediği bu etkinlik bu yıl ilk olup geleneksel hale gelmesi amaçlanmaktadır.
    Kariyer ve Bilişim Günleri etkinliğinin ilk amacı tüm mühendislik dallarına hitap edecek bir etkinlik olmasıdır ve firmalarla öğrenciler arasındaki paylaşımı sağlamaktır. Öğrencilerin gelişen teknolojiye uyum sağlamalarını kolaylaştırırken, mezun oldukları zaman çalışmayı düşündükleri firmalarla onları buluşturmak ve böylece kafalarındaki her türlü soru işaretinin giderilmesi bizler için önemlidir. Ayrıca firmaların akademisyenlerle ortaklaşa projelere imza atmalarına da olanak sağlamaktadır.
    Etkinlik programı aşağıdaki gibidir. Bilgilere Facebook sayfasıdan da ulaşabilirsiniz. Ulaşım için http://bit.ly/9NfL0Z
    28 NİSAN 
    10.30 – 11.30 ARÇELİK “İnsan Kaynakları
    11.45 – 12.45 Hasan Toprakkaya (kariyerGENÇ Yönetim Kurulu Başkanı) Girişimcilik ve kariyerGENÇ
    12.30 – 13.30 Öğle Arası
    13.30 – 14.30 Bilge Adam “Oyun Yazılımı Eğitimi” (SERTİFİKALI)
    14.30 – 14.45 Ara
    14.45 – 15.45 Schneider Elektrik (Ankara Bölge Müdürü)
    15.45 – 16.00 Ara
    16.00 – 17.00 Bilge Adam “Bilişim Teknolojilerinde Kariyer Sempozyumu”
    29 NİSAN 
    10.30 – 12.30 Sanayi Bakanlığı “Teknogirişim Oturumu” (Adnan Selçuk ERGİNÖZ Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Sanayi Ar-Ge Şube Müdürü ve Gülgün ÇELİK Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Sanayi Ar-Ge Şube Müdürü) Gazi Teknopark Genel Müdürü
    12.30 – 13.30 Öğle Arası
    13.30 – 14.30 Alcatel “ Türkiyede İletişim ve Alcatel” (Kenan Kıratlı) 
    14.30 – 14.45 Ara
    14.45 – 15.45 TAI “İnsan Kaynakları Sunumu”
    15.45 – 16.00 Ara
    16.00 – 17.00 Yükseliş Kişisel Gelişim Merkezi “Mülakat ve CV Hazırlama Teknikleri”
    30 NİSAN
    10.15 – 11.00 Troy Yurt Dışı Eğitim ve Danışmanlık (Yurt Dışı Eğitim)
    11.00 – 11.15 Ara
    11.15 – 12.00 Oratech “Güncel Veritabanı Yaklaşımları” Serdar Güler
    12.00 – 12.45 ISSD Elektronik “Teknopark Girişimciliği”
    12.45 – 13.30 Öğle Arası
    13.30 – 14.30 MAN “İnsan Kaynakları Sunumu”
    14.30 – 14.45 Ara
    14.45 – 15.45 Yükseliş Kişisel Gelişim Merkezi “Etkili İletişim Teknikleri”

    ** Bilge Adam Oturumları ücretsiz sertifikalı olacaktır.
    ** Yükseliş Kişisel Gelişim Merkezi Eğitimlerinin 2 oturumuna birden katılanlar sertifika almaya hak kazanacaktır.
    ** Eğitim Oturumları dışındaki 6 oturuma katılanlar ücretsiz katılım belgesi alacaktır.

    21.04.2010

    Öğrendim..

    İnsanlara kendimi zorla sevdiremeyeceğimi öğrendim.
    Yapabilecek tek şey sevilebilecek biri olmak.
    Gerisi onlara kalmış..

    İnsanları ne kadar düşünürsen düşün,
    Onların seni o kadar düşünmediklerini öğrendim.

    Güven elde edebilmek için yılların gerektiğini;
    ama yok etmek için saniyelerin bile yettiğini öğrendim.

    Önemli olanın hayatındaki eşyaların değil,
    hayatındaki kişilerin olduğunu öğrendim.

    İnsanın ancak on beş dakika çekici olabildiğini,
    ondan sonra alışıldığını öğrendim.

    Kendimi karşılaştırmak için başkalarının en iyi yaptıklarını değil,
    kendi en iyi yaptıklarımı kıstas almam gerektiğini öğrendim.

    İnsanlar için olayların değil, onların daha önemli olduklarını öğrendim.

    Her nekadar ince kesersen kes,
    Kestiğinin her zaman iki yüzü olacağını öğrendim.

    Sevdiğin kişilere sevgi dolu sözler söylemen gerektiğini,
    Belki bunun onu son defa görüşün olabileceğini öğrendim.

    Her nekadar onu düşünsende,
    yine de gidebileceğini öğrendim.

    Kahramanların, yapılması gerekenleri ne pahasına olursa olsun,
    yapanlar olduğunu öğrendim.

    İnsanların seni hep hesapsız sevdiğini;
    ama bunu nasıl göstereceklerini bilmediklerini öğrendim.

    Sinirlendiğimde, gerçekten buna değse bile,
    asla acımasız olmamam gerektiğini öğrendim.

    Gerçek dostluğun ve gerçek aşkın aramızda mesafeler olsa bile
    büyüdüğünü öğrendim.

    Birisinin seni istediğin gibi sevmemesi,
    onun seni tüm benliği ile sevmediği anlamına gelmediğini öğrendim.

    Bir arkadaşın ne kadar iyi olursa olsun seni üzeceğini
    ve senin yine de onu affetmen gerektiğini öğrendim.

    Bazen başkaları tarafından affedilmenin yetmediğini öğrendim.
    Kendini affetmeyi öğrenmelisin.

    Kalbin ne kadar kırılmış olursa olsun
    dünyanın senin acılarından dolayı durmayacağını öğrendim.

    Geçmişimizin ve durumumuzun, olduğumuz kişiliği etkilediğini;
    ama olmamamız gerekene karşı sorumlu olduğumuzu öğrendim.

    İki kişinin tartışmasını birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmediğini öğrendim.
    Ve tartışmadıkları zamanda sevmedikleri anlamına gelmediğini.

    Bazen kişiliğini eylemlerinin önüne koyman gerektiğini öğrendim.

    İki kişinin tamamen aynı olan bir şeye baktıklarında bile
    farklı şeyler görebildiklerini öğrendim.

    Hayatlarında her zaman dürüst bir şekilde daha da ileriye gitmek isteyen kişilerin,
    sonuçları önemsemediklerini öğrendim.

    Seni doğru dürüst tanımayan kişilerin
    hayatını birkaç saat içinde değiştirebileceklerini öğrendim.

    Verebileceğin bir şey kalmadığında bile bir arkadaşın ağladığında,
    Ona yardım edebilecek gücü bulabileceğini öğrendim.

    Yazmanın konuşmak kadar gayret gerektirdiğini öğrendim.

    En fazla önemsediğim kişilerin benden hep uzaklaştırıldıklarını öğrendim.

    İnsanları üzmeden ve duyarlı olarak kendi fikirlerini söylemenin çok zor olduğunu öğrendim.

    Sevmeyi ve sevilmeyi
    öğrendim.

    Öğrendim..

    ..Can Yücel..
                                                                                                                                          

    15.04.2010

    Titanik Bilmecesi



    Aslında bu başlığı neden seçtim bilmiyorum. Belki de kelimeler bana daha sıcak gelmiştir. Herneyse, gazeteleri akşam okumanında tadı bir başka yani. Aslında daha güzel. Tabi internetten okuyorum. Gün içinde olup biteni daha iyi yansıtıyorlar. İşte az önce de Hürriyet gazetesinde okuduğm bir yazı. Aslında bir slayttı. Başlığı ise Titanik'in sırrı ne idi? O kadar hoşuma gitti ki bende hemen paylaşmak istedim. 

    Hiç kimse onun dünyanın en büyük kehanetlerinden birini yaptığını bilmiyordu. Hatta kendisinin bile haberi yoktu. Adı Morgan Robertson idi. Amerikalı idi ve 1961'de doğdu. Gençken denizcilik yaptı, sonra ise elmas eksperi oldu. New York'ta kuyumculuk yaptı. Sonra Kipling'in bir öyküsünü okudu ve yazar olmaya karar verdi. İlk öydüsünü 25 dolara sattı, daha sonra yazdığı 10 öyküden ise 1000 dolar para kazandı. Yazmak atık ona kolay ve kazançlı geliyordu. 1897 yılının bir kış gecesinde 24. caddedeki dairesinde yeni bir deniz öyküsü yazmaya  karar verdi. Bu uzun bir öykü olacaktı. Hayalinde dev bir yolcu gemisi vardı, asla batmayan bir gemi. Bir aşk teması üzerine kurulu olan öykünün kahramanları bu dev gemiye binip  İngiltere'den ABD'ye gidiyorlardı ve aşk hikayesi dünyanın en lüks gemisinde sürecekti. Ama öykünün hayali kahramanları beklenmedik bir sürprizle karşılaşacaklar ve bir deniz kazası batmaz denilen gemiyi okyanusun derinlerine gönderecekti. Robertson'un teması buydu. Oturup yazmaya başladı ve öyküye iki isim vedi; "Futility" yani Nafile ve "Titan Kazası". Evet yanlış okumadınız "Titan".  Şimdi Robertson'un öyküsünden bir bölümü, Titanın batış sahnesini okuyalım. 



    "Gözcü haykırdı: 'Buz dağı!' Birinci subay kaptana haber verdi ve derhal makine dairesine geri git emrini verdi. Fakat dev gemi durmuyordu. Hızını kesmesi için zaman lazımdı ve sisler arasında görünen buz dağı yaklaşıyordu. Aşağıda ise orkestranın ve eğlenen insanların sesleri duyuluyordu. Sonra buz dağı gemiye ulaştı. Bu arada gemi ters çalışan pervanelerin gayreti ile yan dönmüştü; ama yetersizdi ve kaptanla yardımcılarının çaresiz bakışları arasında buz dağı Titan'ın sancak tarafına çarptı.  Darbe hafifti, hatta pek hissedilmedi. Kaptan o anda ucuz atlattık diye düşünüyordu. Ama birkaç dakika sonra gemi birden yan yattı. Buz dağı asıl yarayı su kesiminin altından açmıştı. Yara öldürücüydü; çünkü uğursuz buz dağı Titan'ın bordasını jilet gibi keserek parçalamıştı."

    Daha sonra Robertson öyküye geminin hızla su aldığını, alarm verildiğini, filikaların indirilerek önce kadınlar ve çocuklar bindirildiğini, yardım çağrıları yapılırken Avrupa'nın en ünlü ve en zengin ailelerinin mensuplarının birbirlerine ebediyen veda ederken dev yolcu gemisi Titan'ın buzlu kutup sularına hızla gömüldüğünü anlatarak devam ediyordu. Ve Robertson öyküsünü küçük bir kitap olarak yayınladı. Kitap onu çok daha sonra ölümsüz yapacaktı. Dünyanın en çarpıcı ve en dehşet verici kehanetini yazmıştı. Ama kitabı fazla satmadı. Aradan 14 yıl geçti ve başka bir zamanda başka bir gemi, asla batmaz denilen dünyanın en lüks  ve en büyük yolcu gemisi Titanik İngilter'nin Southampton  limanından yeni dünyaya doğru denize açıldı. Sonra 1912 yılının 14 Nisan'ı 15 Nisan'a bağlayan gecede sisler arasından birden ortaya çıkan bir buz dağı batmaz denen Titanik'in katili olacaktı. Yukarıda okuduğunuz Robertson'un yazdığı batış sahnesi aynen gerçekleşti. Sadece o kadar mı? Bakın Morgan Robertson Titanik'ten 14 yıl önce yazdığı öyküde daha neleri bilmişti.

    • Robertson'un romanındaki gemi Southampton limanından yola çıkıyordu ve Titanik de o limandan yola çıktı. 
    • Öyküdeki gemi ile Titanik arasında sadece 4 metre fark vardı. Titan 248 metre, Titanik 252 metre idi.
    • İki geminin ağırlığı da çok yakındı. Robertson öyküsünde Titan'ın ağırlığını 70.000 ton olarak yazmıştı. Gerçek Titanik ise 66.000 tondu.
    • Her iki geminin de üç pervanesi vardı ve her pervane 3000 yolcu taşıyordu. 
    • Gerek öyküdeki hayali Titan'a gerekse Titanik'e Avrupa'ın sayılı zenginleri ve ünlü aileleri binmişti.
    • Robertson'un romanında dev Titan, New Foundland yakınlarında; Kuzey Atlantik'te bir buz dağına çarparak battı ve işte inanılmaz ama gerçek; Titanik de 14 yıl sonra aynı koordinatta ve aynı öyküdeki gibi bir buz dağına çarparak battı.
    • Her iki gemide de yeterince can kurtaran filikası yoktu. Robertson yazdığı öyküde gemideki filika sayısının 24 olduğunu yazıyordu; Titanik'te ise filika sayısı 22 idi ve bu yüzden can kaybı büyük oldu. 
    • Gerçek kazanın sonunda 1513 kişi boğularak ya da kaybolarak ölmüştü, aynı Titan'daki gibi...


    Morgan Robertson başarılı olamadı, kitabı satmadı. daha sonra yazdıkları da ilgi görmedi. Bunalıma girerek bir hastanede psikolojik tedavi gördü. Sonra yeni bir öykü yazdı; fakat o da ilgi görmedi. Başarısız bir yazar olarak Mart  1915'te bir otel odasında ayakta kalp krizi geçirerek öldü. Yani Titanik kazasından tam üç yıl sonra. Hiç kimse onun farkına varmadı. Ta ki 1980'lerde inanılmaz olaylarla ilgili araştırmalar yapılana kadar..

    Ne kadar ilginç değil mi? Morgan Robertson'un hikayeyi yazarken nasıl ilham aldığını bilemiyorum ama ortaya müthiş bir yazı çıkmış hatta sonradan da bu yazı kehanet haline dönüşmüş ve yıllar sonra farkına varılıyor. Olabilir tabi ama gerçekten enteresan. Merak ediyorum acaba bunun gibi başka kehanetler de var mıdır  ortaya çıkan???


    10.04.2010

    Firefox 3.6.4 ve Lorentz



    Firefox'un yapımcısı Mozilla, Firefox Lorentz'in test sürümünü yayınladı.

    Firefox 3.6.4 sürümünün adı Lorentz; en önemli özelliği Flash, Silverlight ve Java çökmelerinden etkilenmeyecek şekilde tasarlanmış olması. Tarayıcı bunu OOPP ile başarıyor; yani Out of Process Pulg-ins. Bunun anlamı, eklentilerin Firefox ile entegre değil, ayrık olarak çalıştırılması. Bu sayede Flash çökmelerinden yakınan kullanıcılar rahat bir nefes alabilecekler.


    Bu özellikler Firefox'un 4.0 sürümünde birleşerek tarayıcının yeniden doğuşunda önemli bir rol oynayacak.


    Açık kaynak kodlu tarayıcının bu yeni sürümü, yani 3.6.4'ün Mayıs ayının başlarında çıkması bekleniyor.

    Mozilla'nın yeni politikası ne kadar önemli olursa olsun, bu tür büyük özellikleri en son stabil sürüme dahil etmek haline geldi.

    Yani hazır olan OOPP özelliği eski politika geçerli olsaydı, Firefox 4.0 için bekletilecekti. Ancak artık kullanıcılar bir sonraki sürüm olan 3.6.4 ile bu özelliğe kavuşabilecekler. Bu diğer önemli yenilikler için de geçerli olacak.

    Windows ve Linux için hazır olan Lorentz betasını aşağıdaki bağlantılardan indirebilirsiniz.


    Mini yorum: Uzun zamandır firefox kullanmıyorum ama google chrome'a fena alıştım. Lakin onda eskisi kadar olmasa da en azından günde bir ya da iki kere flash çökmesi yaşanıyor. Bunu firefox başarmış gibi görünüyor. Umarım google da aynı sistemle ya da daha yaratıcı bir sistemle bu sorunu çözer ve biz kullanıcılar rahat ederiz. Nedir bu flash çökmesi? Tarayıcıya fazla yüklenmeyle ya da uzun süre çalışmasına bağlı olarak sayfadaki resimlerin ya da vidyoların ya da herneyse bu ve bu gibi şeylerin bir anda çalışmaması. Çözmek için chrome da bazen kapatmak gerekiyor tarayıcıyı. Yeniden başlatınca çözülüyor, bazen de sayfayı yenileyince çözülüyor. Yandaki şekil sanırım olayı daha iyi anlatıyor..
                                                                                                  kaynak: chip

    4.04.2010

    Dünü ve Yarını Unutun, Bugünü Yaşayın !!


          Dün anılarınızı yarın da umutlarınızı taşır. Her şeyiniz ise bugününüzdedir.


          Çok şeye sahip olmanıza rağmen yanınızda sadece bir bavul taşıyabileceğiniz gibi..  Evde bıraktığınız onca şeye rağmen yanınızda götürdüğünüz bavulun içinde bulunan eşyaların arasında olmayanlara da gittiğiniz yerde sahip olmaya çalışırsınız. Bulabileceğinizden emin olamayacağınız şeyler,  sahip olsanız da evde bıraktığınız için ulaşamayacağınız şeylerdir. Bu  durumda sadece yanınızdakiler gerçekten sizindir, öyle değil mi?

          Bugününüz de öyledir. Elde edebileceğiniz her şey bugününüzdedir.. Yarından ödünç alamazsınız... Dün de yanınıza koymaz... Ama bugün sizinle birlikte taşır.

          Anılarınızı sakladığınız çekmeceyi kapatıp, umutlarınızı beklediğiniz bulutlara bakmayı bıraktığınızda önünüzü görebilirsiniz ancak. Tökezlemeden yürüyebilmek, ayağınıza takılanlardan kurtulup ilerlemek için bugünde kalmanız şarttır. Bugün dün olmak üzereyken çekmecenizi açıp diğer günlerin anılarının üzerine bugün ile ilgili güzel anılar ekleyebiliyorsanız mutlu bir insan olabilirsiniz.

          Dünün anıları içinde yaşamak isteyen bir insan, o çekmeceye kendisi de hapsolacağı için karanlıkta kalmaya mahkumdur. Yarının ise yaşanma garantisi yoktur.

          Geçmişin sembolü olan düne ve geleceğin sembolü olan yarına, bugüne vermeniz gereken değeri verirseniz, hayatınızın en önemli günü olma ihtimali olan bir günü daha dün çekmecesine renksiz kaldırmış olursunuz.

          Bu yüzden gün bitmeden içini doldurmaya çalışın... İçinde pek fazla bir şey olmayan çekmeceyi karıştırmak  hiç de zevkli değildir. Üstelik atladığınız bugünden sonraki gün; yani yarın için garantiniz yoksa!!


                                                                                         Jason Carrier- Hayattan Almanız Gereken 100 Ders-

    26.03.2010

    Nurettin Rençber - Bir nefes ki aşk sana benzer



    O kadar güzel bir şarkı ki birkaç gündür bunun hastası oldum resmen. Evdekilerde bıkmıştır ama kimse çaktırmıyor. Nurettin Rençber'e ait bir eser. Kendisinin çok garip bir ses tonu ve yorumlama sanatı var. Beni mest ediyor. Hayatını araştırdım biraz felsefe öğretmenliğinden istifa ederek  müzik hayatına başlamış. Hep böyle kalması dileği ile..


    Bir gün çıkıp gel uzak yollardan

    Benim can yaramı sarmak için

    Çünkü,

    Bir nefes ki aşk sana benzer

    Benim can yaramı sar gülüm

    Çünkü,

    Derin bir nefes ki aşk sana benzer...



    Gökte parlayan ay

    Kâlpte incinenen söz

    Çölde ışıldayan su

    Sana benzer....



    Gökte parlayan ay

    Kâlpte incinen söz

    Çölde Işıldıyan su

    Sana benzer....



    Hoyrat

    Bir aşk için yandım çok zaman

    Söyle koca bir hayat nasıl geçer

    Senle geçen her ömür

    Sana Benzer

    Şimdi söyle bu hayat nasıl geçer

    Sensiz geçen her ömür

    Küle benzer...



    Gökte parlayan ay

    Kâlpte incinenen söz

    Çölde ışıldayan su

    Sana benzer....



    Gökte parlayan ay

    Kâlpte incinen söz

    Çölde Işıldıyan su

    Sana benzer.... 




    21.03.2010

    İnsan Hayatı

      
           Ne kadar ilginçtir değil mi insan hayatı? Anne karnından geçen 9 ay. Ardından dünyaya ilk bakış. İlk haykırış. İnsanlar sana bu zaman diliminde bebek derler. Hemen ardından akıl almaz bir hızla büyürsün, bunu sen bile anlayamazsın. Zamanla anne, baba dersin. Konuşulanları anlamaya başlarsın. Derken bir de bakmışsın ayakta durabiliyorsun. O kadar sevinirsin ki buna. Hemen ardını getirirsin. Hızlanırsın, koşarsın. O günlerde hiç de umrunda değildir dünya senin. Nasıl olsa annen vardır, baban vardır. Derken büyürsün, büyürsün, büyürsün ve bir de bakmışsın okul kelimesi çıkar herkesin ağzından. Yavaş yavaş anlarsın artık bazı  şeyler eskisi gibi olmaz. Aslında bu bir yarıştır ve sen bunun farkında bile değilsindir o zamanlar. Doğduğunda başlamıştır  o yarış; ama sen daha yeni yeni farkına varmaya başlarsın. Bu değişim sanki bir anda gelmiş gibidir sana ya da sen öyle sanırsın. Bu okul maratonu uzun bir maratondur ve yolu biraz yarıladığında sana delikanlı demeye başlarlar. Artık yeni yeni yetişkin oldun, büyüdün demeye başlarlar sana ve sen buna da alışamazsın ilk başlarda. Zaman su gibi akıp gider. Yarış her geçen gün kızışır  ve sen de her geçen gün bunun daha da farkına varırsın. Derken lise başlar. Nasıl olduğunu anlamadan bir de bakmışsın o da bitmiş. Ne dersin belki de üniversite ha? Bu kızgın yarışta kim kime kancayı geçirebilirse geçiriyor ve sen bunu daha da iyi anlayacaksın o zaman. Hep bir yarış. Ha bu arada unutmadan söyleyeyim sen artık gerçekten bir yetişkin olmuşsundur. Aaa o da ne? Üniversite de bitti. Eh artık iş bulmalı? Ya da erkek adaylar için askere gitmeli? Ya da ne bileyim biraz daha okumalı. Nasıl olsa okumanın yaşı yoktur. Doğrudur ama o da bitecektir bir gün. Derken  bütün diplomaları aldıktan sonra bu kez hayat başlar seni sınamaya. Eskilerin deyimi ile hayat okuluna adım atarsın. Artık ondan diploma almak için çalışacaksındır. Üstelik bu okulun hocaları hiç de sululuğu sevmezler. Senin ilkokul, lise ya da üniversitedeki hocalarına da hiç ama hiç benzemezler. Ansızın yapar sınavlarını onlar. Hiç beklemediğin bir anda. Üstelik bir kalem ya da bir kağıt ya da ne bileyim bir silgi istemez onlar. Hatta sen bile anlamazsın nasıl olduğunu ve oluverir. Sen hayatın boyunca hep geçer bir not almaya çalışırsın. Ama  sana bir şey söyleyeyim mi sen hep kalırsın, hiçbir zaman geçemezsin bu sınavlardan ve bunun sen bile farkında değilsindir. Bazen sevgi adında bir hoca ansızın yapar sınavını. Ve sen onun dersinden kalırsın. Acısı yüreğinde  olur. Saplanır kalır yüreğine. Neyse dersin artık diğer sınavlara adapte olmalı. Bir iş bulmuşsundur ve çalışıyorsundur. Aniden bir ekonomik kriz gelir, musallat olur başına. Üstelik bu sevgi denen hocaya hiç benzemez. Onun dersinden hep kalırsın sen. Notunu da işten çıkartarak verirler. Ve sen yine sineye çekip diğer sınavlara bakarsın. Sonra mı? Devam edlim o zaman. Kimbilir ileriki zamanlarda belki de evlenmişsindir. Artık sende bir aile olmuşsundur. Sıra sana gelmiştir, sıra senindir artık. Artık sen anne ya da baba olacaksındır. Nasipse olur da. Çocuğun olur. Sana anne der, belki de baba olmuşsundur ha? Baba der sana. Artık o da senin geçtiğin yollardan geçecektir. O da hayatı boyunca aldığı her nefeste sınava tabi tutulacaktır ve sen bunu düşündükçe belki de kahrolursun. Ama bu oyunun kuralı böyle.  Derken sınavlar sınavları kovalar. Sen devamlı başarılı olmak için uğraşır durursun. Kimbilir birilerince belki de biraz da sence olursun da. Ve artık son bir sınav kalmıştır. Onu da azrail yapar. Sana bir şey söyleyeyim mi dostum. Sen aslında her zaman olduğu gibi bu sınavı da kaybedersin. Yine başkaları kazanır. Kadere bakın ki bu kez kazanan azraildir. Dur! Tam orada dur! Sadece bir düşün. Yukarıda yazdıklarıma itirazın olacak mı? Eğer hayır diyorsan sorun yok. Lakin evet var diyorsa gene dur! Sen  o zaman şuna kafayı taktın. Ben hayatım boyunca başarılı oldum ya da başarısız da oldum başarılı da diyorsun. Yani kısaca ben bir şekilde başarılı da oldum diyorsun. Ve bende sana diyorum ki orada DUR! Nerede sevdiklerin? Nerede uğruna çabalar harcadığın şeyler? Başardıkların nerede? Önemi var mı sence? Hepsi boşunaymış değil mi? İşte dostum sen hayatın boyunca hiç ama hiç başarılı olmadın?  Senin gerçekten başarılı olman gereken tek imtihan aslında kalpti, ruhundu. Ruhunu serin tutmayı başarabildiysen, ruhunu ferah tutmayı başarabildiysen, her şeyi ruhun ile yaptıysan, ruhunla sevdiysen mesela, insana ve diğer canlılara ruhunla saygı duyduysan, ruhun ile bağlı kaldıysan eşine, dostuklarına, sevdiklerine, ruhunla iyilik yaptıysan ya da yaptığın her işe bir kaşık da ruhundan katabildiysen işte o zaman iyisindir. Çünkü bir tek o gelir seninle. Geride kalan hayatın ise tamamen fiyasko..!!