24.07.2014

Üniversite Hayatımda Neler Gördüm/Öğrendim

Üniversite hayatım biterken üniversiteye yeni başlayacak olan arkadaşlara da bir yol haritası olması açısından bir yazı yazmak istedim. Bu yazıyı okuyanların bazıları, yav üniversite de çok kolay-mış diyecek, bazıları ise, bu ne saçma bir sistem?, diyecek. Anlayan anlasın, anlamayan deneyip görsün. 

Yıllar önceyi hayal ediyorum da, üniversiteye çok büyük hayaller kurarak gelmiştim. Yaşadığım küçük şehirden çıkıp (dikkat şimdi büyük) büyük bir şehre, Ankara'ya Bilgisayar Mühendisliği okumaya gelmiştim. Lisedeyken anlatılanlar, lise hocalarının bize anlattıkları, televizyonda gördüklerim offff. İnsan gözünde ne kadar büyütüyor. 

Kayıt kargaşasından sonra, okuldaki ilk günümü hatırlıyorum. Dersime bir "PROFESÖR" girdi. Şimdi bile düşününce anlamıyorum ne anlattığını. Düşünsenize, bir profesörden ders alıyorsunuz. Ağzını temizle ulan, karşında bilim (!) adamı duruyor. Derken ilk günleri geride bıraktım, derken bir de bakmışım okul bitmiş. Ha aklıma gelmişken söyleyeyim, üniversitede zaman ilk iki yıl çok zor geçer, son iki yıl ise zaman ilk iki yılın acısını alırcasına hızlı geçer. Zaman bulmakta zorlanırsınız. Tabi teoride dört yılda bitirenler için. 

Yeni başlayanlar dikkat! Üniversitede türlü türlü adamlarla karşılaşacaksınız. Memleketin dört bir yanından gelmiş, yetmemiş yabancı ülkelerden de gelmiş olanlar. Benim gibi küçük bir şehirden geliyorsanız, yabancı uyruklu arkadaşlar size de biraz garip gelebilir. Onlara insan değillermiş gibi bakabilirsiniz.

Derken sınavlar yaklaşacak ve diğer insanları daha iyi anlayacaksınız, tanıyacaksınız.  Size selam bile vermeyen insanlar bir anda sizin can ciğer arkadaşınız olacaklar. Tabi sadece sınav haftalarında. Sonra aynen devam. 

Sınav demişken, dersleri de atlamayalım. Şimdiden peşin peşin söyleyeyim. Hocaları gözünüzde büyütmeyin. Dikkat ederseniz büyütmeyin dedim, çok büyütmeyin demedim. Öyle hocalarınız olacak ki (içlerinden bazıları prof (artık kısaltmalara alışsanız iyi olur, profesör için prof; doçent için doç) bazıları doç.) iki cümle üst üste kuramayacak. Ulan diyeceksin, bu adamlar o kadar okumuş yazmış, nasıl konuşamazlar. Bazıları derse gelmese de olur; çünkü bir yıl boyunca  sunumları okuyarak ders işleyecekler. Hatta öylelerini göreceksin ki, adam bir yıl boyunca kafasını bile kaldırmadan okuyacak. Sonra içinden geçireceksin. Ulan diyeceksin, be adam, doktor olmuşsun, doç olmuşsun ve hatta prof olmuşsun, bu konuları nasıl anlatamazsın. Ha, şunu da söyleyeyim, sunumların %90' ını internetten indirecekler, pdf 'lerden kopyala yapıştır yapacaklar.  Hani, bari sunum için uğraşsa içiniz yanmayacak. Neyse. 

Bazı dersleriniz tamamen ezber olacak. O derslerde ezberi kuvvetli olan çakacak AA'yı. Öyle hocalar var ki yıllardır aynı soruları soruyorlar. Ya rakamlar, sayılar vs. değişiyor ya da şekiller mekiller. Siz de benim gibi yapmayın sakın ha. Ben en başlarda inanmazdım böyle şeylere. Hoca aptal (!) mı lan derdim. Sınav sonuçları bir açıklandı, ben ortalamadan kaldım. 

He bi de ortalama (çan) denen bir şey var. Bir iki kelam da buna değinelim. Lise yıllarınızda aldığınız notları unutun. Bu puanla da geçilir mi diyeceğiniz günler yakındadır. Kendi alanımdan bir örnek vermek gerekirse, Bilgi Güvenliği adında bir ders aldım. Dersin ortalaması 30. Ben 33 ile geçtim be. Zaten 25 ve altı otomatikman kalıyor. Varın gerisiniz siz düşünün. Bazı dersler var (ezber ağırlıklı olanlardan bahsediyorum) ortalama 82 çıkar ve siz de benim gibi 65 küsur ortalama alırsınız ve kalırsınız.  Ha bir de standart sapmalar var, hoca sınıfın durumuna göre ortalamayı düşürebiliyor. Benim 65 ile kaldığım dersten arkadaşım 68 ile geçmişti. Yani anlayacağınız, üniversitede sınavlar bile ayrı bir alem. 

Sakın ola benim gibi not istememezlik yapmayın. Nice arkadaşlar  var, hocalara yalvar yakar notlarını arttırdılar. Ben bir dönemde üç/dört dersi hocalara yalvararak geçen adam (lar) tanıyorum. Onlar çalışkan (!) birer öğrenci olarak MÜHENDİS oldular, ben ise tembel bir öğrenci olarak okula fazladan gelip gittim o kadar. 

Bazı hocalarınızın dersi sadece sohbet olacak. Hoca size akşam izlediği diziyi falan anlatacak. Dönem bitecek ve siz diyeceksiniz ki ulan bu ders bana ne kattı? :)

Bazı  hocalarınız, derste iki kelam edemezken özel üniversiteye anlattığı dersi (arkadaşlarınızdan ya da benim gibi tesadüfen internetten birinin ders notlarını paylaşması ile öğreneceğiniz üzere) duyunca dudağınız uçuklayacak. Paranın insanı ne kadar bozduğunu anlayacaksınız. 

Bazı konuları sizden bile iyi bilmeyen adamların size not verdiğini görünce benim gibi sinir küpü olacaksınız. Bu nasıl olabilir. Hocayla tartışıyorsunuz. Tartışma sonucunda, size ders veren adamın o konuyu sizden iyi bilmediğini görüyorsunuz. Bu adam sizin geleceğinizi etkiliyor; ama umursayan yok.

Tabi arada idealist hocalarınız da olacak. Onlara diyecek laf yok. Bak bu kadar kısa ve net. 

Sonuca yaklaşırken, üniversitede yalakalıkla nerelere gelinebileceğini gördüm. Bilim Adamı diye gözümde büyüttüğüm kişilerin birçoğunun içleri boş birer kütük olduklarını da. İnsanları tanıdım. Devamlı olumsuz düşünüp sinir bozanlarından tutun Pollyanna'ya taş çıkartanları da. Sadece çıkarları söz konusu olduğunda size yaklaşanları da. 

Güzel taraflarını anlatmadım dikkat ederseniz. Sosyal imkanları hemen her yerde görebilirsiniz. İnternette gördüğünüz sosyal faaliyetlerin hemen hepsi az çok her üniversitede var. Bunları yazmayı gerek duymadım. Bu yazımda, üniversitelerin eğlenceli olmayan ve can sıkan taraflarından bahsettim. 

Sonuç olarak, üniversite hayatım boyunca öğrendiğim tek şey, okul yıllarında kendini geliştirdin geliştirdin aksi halde sap gibi açıkta kalıyorsun. Üniversitenin sana öğrettiği her şey teorik. Hatta bir çoğunun son kullanma tarihi geçmiş. Memur olmak isteyenler sözüm yok.  Sanırım haklılar, böyle bir ülkede yapılabilecek en mantıklı (!) şey...

2.06.2013

USB 'deki Verilerime Ne Oldu?

Herkesin başına gelmiştir. İşiniz bittiğinde toplasan 4 saniye sürmeyecek olan "donanımı güvenle kaldır" seçeneğini seçmeyip  flashı doğrudan çekeriz. Çoğu zaman bir şey olmuyor diye umursamayız; ama olduğunda (içindeki veriler gittiğinde) şaşırırız. Nedense? 

 Hemen yolunu vereyim lafı dolandırmadan.

  1. USB'nizin içine girin.
  2. Klasör seçenekleri
  3. Görünüm
  4. Korunan işletim sistemi dosyalarını gizle seçeneğinden işareti kaldırın.

Bence bu yolu bir deneyin. En olmadı internette yazılan diğer yollara başvurabilirsiniz.

1.03.2012

Tivibu Servislere Ulaşılamıyor! Mesajı

Son zamanlarda o kadar çok sık çıkmaya  başladı ki bu hata. Adeta çılgına dönüyordum. Beş dakika bile tv izleme fırsatım olmuyordu. Devamlı aynı hata:


Kaldırıp tekrar kurdum olmadı. Microsoft Silverligth'ı güncelledim olmadı. Eski sürüm kurmayı tavsiye edenler olmuş internette; fakat o da işe yaramadı.

Sonuçta DNS ayarlarını otomatik yapınca düzeldi. Bu sorunu yaşayanlara belki bir çare olur diyerek paylaşmak istedim..

11.04.2011

Firefox Çok Yavaşladı

Bu aralar Firefox'a bir şeyler oldu ve ben nedenini anlamadım. Siteleri çok geç açıyor, bağlantılarım zaman aşımına uğruyor (:D),  çok fazla donuyor, kendisinin donması yetmiyormuş gibi bilgisayarı da donduruyor, kısacası oluyor da oluyor. Aşağıdaki gibi bir durum söz konusuydu resmen.



Defalarca kaldırıp tekrar kurdum olmadı. Çerezleri bile sildim gene olmadı. Nedir ne değildir diye araştırdım ve bir şeyler buldum. Faydalı olur diye paylaşmak istedim.

İnternet bağlantınızda sorun olmadığından eminseniz ilk olarak güvenlik duvarına bakın. Güvenlik duvarında Mozilllaya izin verin. Eğer izin verdiyseniz program ekle kaldırdan Mozillayı kaldırın daha sonra ise,

C:\Documents and Settings\KullanıcıAdınız\Application Data\Mozilla   ile
C:\Program Files\Mozilla Firefox   klasörlerini silin ve Mozillayı yeniden yükleyin.


Bu arada unutmadan eğer yer imleriniz doluysa, önemli bilgileriniz varsa ya da önemli sayfaları kaydettiyseniz öncelikle yer imlerinizi kaydedin ve daha sonra kurduğunuz Firefox'a tekrar eklersiniz ve kaldığınız yerden devam edersiniz. Eğer yer imlerinin nasıl yedeğinin alınacağını bilmiyorsanız tıklayın yok biliyorsanız bu iş bu kadar basit! Kolay gelsin..

26.03.2011

Java'da Örnek Bir Termometre Hesabı

Bu program girilen Celsius sıcaklık değerini Fahrenheit sıcaklık değerine çeviren bir programdır.

import java.util.*;
class Sicaklik{
      double sicaklik;
      double C;
      double hesapla;

    public static double cevirFahrenayt(double C){

        double sonuc;
        sonuc=(9*C/5)+32;
        return   sonuc;
    }   
}

public class Main {

    public static void main (String[] args) {

        double deger1,deger2;

        System.out.println(" C cinsinden iki deger giriniz..");
        Scanner klavye=new Scanner(System.in);

        deger1=klavye.nextDouble();
        deger2=klavye.nextDouble();

        System.out.println("Girdiginiz degerler Santigrat cinsinden "+ deger1+" "+deger2);
        if(deger1==deger2)
            System.out.println("girilen iki degerde esittir");
        else
            System.out.println("girilen degerler esit degildir");

            if(true){
            System.out.print("ilk girilen degerin Fahrenayt cinsinden");
            System.out.println("degeri = "+Sicaklik.cevirFahrenayt(deger1));
            System.out.print("ikinci girilen degerin Fahrenayt cinsinden");
            System.out.println(" degeri = " + Sicaklik.cevirFahrenayt(deger2));
            }
   }
}

18.03.2011

Çanakkale Şehitlerine





Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!



Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.



Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.



Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
‘O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi.
Asım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.



Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.



Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.


Mehmet Akif Ersoy